İnsanoğlunun duyuları, yaşamı algılayabilmenin tek yoludur.
Gördüğümüz, duyduğumuz, kokladığımız, dokunduğumuz ve tadını aldığımız her şey beynimizin o eşsiz analitik süzgecinden geçerek yaşamın ta kendisi oluverir.
Göz, görme duyumuzun reseptör organıdır. Dış dünyadan gözün sinir tabakası olan retinaya ulaşan ışınlar karmaşık birçok kimyasal reaksiyon yaratarak sinir iletisine dönüşür. Bu ileti görme siniri vasıtası ile beynimizin derinliklerindeki görme merkezine taşınır, orada işlenir, beynimizin öğrenilmiş deneyimleri depolayan merkezleri ile birlikte analiz edilir. İşte böylece biz gördüğümüz objenin ne/kim olduğunu, yapıldığı maddeyi, rengini, büyüklüğünü, uzaklığını, ne işe yaradığını, hayatımızdaki yerini, önemini ve aklıma gelmeyen birçok özelliğini duyumlarız. Sonsuz bir karanlık içinden bizi ışığa ulaştıran bir pencere gibi.
Göz aynı zamanda iç dünyamızın dışa vurumunu da yansıtır. Hepimiz biliriz. sevinç, sevgi, üzüntü, acı, korku, hayret gibi duygularımız gözlerden okunabilir.
Öze giden yol gözden geçer…